Siloam Yazıtı, Kudüs’teki Hizkiya Tüneli’nde bulunan 2.700 yıllık İbranice yazıdır. Peki bu yazıtın hikâyesi nedir, neden önemlidir ve günümüzde nerede sergilenmektedir? İşte detaylı anlatım.

Resim temsilidir
Kudüs, binlerce yıllık tarihiyle katman katman sırlar barındıran bir şehir. Tapınaklar, duvarlar, krallar ve peygamberlerle örülü bu kutsal kent, yalnızca dini değil, aynı zamanda kültürel ve arkeolojik açıdan da insanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. İşte bu kadim şehrin kalbinde, toprak altındaki sessiz tünellerden birinde, insanlık tarihine ışık tutan bir keşif ortaya çıktı: Siloam Yazıtı.
Yazıtın Keşfi: Suya Açılan Tünelde Bir Sır
19. yüzyılın sonlarına doğru Kudüs’te araştırmalar yapan Avrupalı arkeologlar, Siloam Havuzu’na giden eski bir tünelin duvarlarında garip işaretler fark ettiler. Bu işaretler basit kazıma izleri değil, bir hikâye anlatan antik İbranice yazılardı. Yazıt, yaklaşık 2.700 yıl öncesine, yani Kral Hizkiya dönemine tarihleniyordu.
Bu yazıtın bulunduğu tünel ise aslında sıradan bir yapı değildi. Kudüs’ün en kritik dönemlerinden birinde inşa edilmiş, kentin su ihtiyacını güvence altına alan, mühendislik harikası Hizkiya Tüneliydi.
Hizkiya Tüneli: Bir Krallığın Hayatta Kalma Stratejisi
M.Ö. 8. yüzyılda Kudüs, Asur İmparatorluğu’nun büyük tehdidi altındaydı. Şehri kuşatma riski her an vardı. Böyle bir durumda en önemli mesele neydi? Elbette su. Çünkü suyu olmayan bir şehir, ne kadar güçlü surlarla çevrilmiş olursa olsun, birkaç hafta içinde düşerdi.
Kral Hizkiya, bu tehdidi görmüş ve ileri görüşlü bir karar almıştı: Şehrin dışında akan Gihon Pınarı’ndan gelen suyu, Kudüs’ün içindeki Siloam Havuzuna yönlendirmek. Bunu yapabilmek için dağın altından geçen bir tünel kazılması gerekiyordu. İşte bu tünelin hikâyesi, Siloam Yazıtında ölümsüzleşmişti.
Yazıtın İçeriği: Taşlara Kazınan Zafer
Siloam Yazıtı’nda anlatılan şey aslında basit gibi görünebilir: İki ayrı kazı ekibi, dağın iki ucundan birbirine doğru kazmaya başlamış ve sonunda ortada buluşmuşlardı. Ancak bu, dönemin teknolojisi göz önünde bulundurulduğunda olağanüstü bir başarıydı.
Yazıtta şu ifadeler geçer (özetle):
Kazıcılar birbirine doğru ilerlediler, seslerini kayadan duydular ve sonunda kazmalar buluştu. Su akmaya başladı ve Kudüs halkı için hayat yeniden güvence altına alındı.
Bu sözler, sadece mühendislik başarısını değil, aynı zamanda bir ulusun hayatta kalma mücadelesini ve inancını yansıtır. Siloam Yazıtı, bilinen en eski İbranice yazı örneklerinden biridir ve dil tarihi açısından da eşsiz bir değere sahiptir.
Arkeolojinin Gözünden Yazıt
Yazıtın keşfi, hem arkeoloji hem de teoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı. Çünkü bu buluntu, Tevrat’ta geçen Hizkiya’nın su tüneli projesini doğrulayan somut bir kanıttı. Yani kutsal metinlerde geçen bir olayın izleri, taşların üzerinde canlı bir şekilde karşımıza çıkıyordu.
Ayrıca yazıtın dili, harf şekilleri ve anlatım tarzı, eski İbranice’nin nasıl kullanıldığını anlamamız açısından paha biçilmezdir. Modern araştırmacılar, yazıtı sadece bir mühendislik öyküsü olarak değil, aynı zamanda bir kültürün kendi hafızasını taşlara kazıması olarak da değerlendirir.
Günümüzde Siloam Yazıtı
Bugün Siloam Yazıtı, Kudüs’te değil, İstanbul’daki İstanbul Arkeoloji Müzelerinin koleksiyonunda sergilenmektedir. 19. yüzyılda Osmanlı yönetimi sırasında bulunmuş ve dönemin kanunlarına göre İstanbul’a getirilmiştir. Bu da yazıtın hikâyesine uluslararası bir boyut katmıştır.
Ziyaretçiler, bu yazıtı gördüklerinde yalnızca birkaç satırlık taş oyma yazıya değil, binlerce yıllık bir medeniyetin nefesine tanıklık ederler.
Yazıtın Anlamı: Taştan Fazlası
Siloam Yazıtı, yalnızca bir kazı hatırası değildir. O, insanlığın mühendislik cesaretini, hayatta kalma arzusunu ve kutsal metinlerle örtüşen tarihsel gerçekleri anlatan bir tanıktır. Kudüs’ün yeraltındaki sessiz taşlarında saklı bu yazıt, aslında bugüne bir mesaj fısıldar:
İnanç, bilgi ve irade birleştiğinde, dağların bile içinden yol açılır.