Şems-i Tebrizi kimdir? Mevlana’nın hayatını nasıl etkiledi? Şems gerçekten öldürüldü mü yoksa kayboldu mu? Onun hakkında neler biliyoruz ve geride bıraktığı tek eser ne anlama geliyor?
Şems-i Tebrizi, tasavvuf dünyasının en gizemli ve etkileyici figürlerinden biridir. 13. yüzyılda Konya’ya gelerek Mevlana Celaleddin Rumi’nin hayatını derinden etkileyen Şems, onun manevi yolculuğunda bir dönüm noktası olmuştur. Şems’in kayboluşu, ölümüne dair söylentiler ve geride bıraktığı derin izler hala tartışılmaktadır. Bu yazıda, Şems-i Tebrizi’nin hayatına, öğretilerine ve Mevlana ile olan ilişkisine dair merak edilenleri keşfedeceksiniz.
Çocukluğu ve Gençliği
Şems-i Tebrizi, 1185 yılında İran’ın Tebriz şehrinde doğmuş, büyük bir manevi etkiye sahip bir sufi ve Mevlana Celaleddin Rumi’nin en yakın arkadaşı olarak tarihe geçmiştir. Asıl adı, Melikdad oğlu Ali’dir. Genç yaşlarda manevi ilimlere olan ilgisi ve yeteneği ile çevresinin dikkatini çekmiştir. Şems, çok genç yaşlarda dini ilimler tahsil etmeye başlamış ve ardından Ebubekir Sellebaf’a mürid olmuştur. Gençliğinde birçok büyük şeyhten feyz almış, bir zaman sonra da arayışını sürdürerek farklı diyarları gezmiştir. Bu gezgin kişiliği nedeniyle ona “Şems-i Perende” (Uçan Şems) adı verilmiştir. Ancak Tebriz’de tarikat pirleri ve hakikat alimleri, ona “Kamil-i Tebrizi” (Tebriz’in Kâmil Kişisi) unvanını vermişlerdir.
Mevlana ile Tanışması ve Dostluğu
Şems-i Tebrizi, manevi bir işaret ve arayış içinde sürekli olarak ruhani bir yolculuk yapıyordu. Bu arayış, onu bir gün Mevlana Celaleddin Rumi ile tanıştırmıştır. Şems, Mevlana ile tanıştıktan sonra onun hayatını tamamen değiştirecek bir etki yaratmış ve ona ilahi aşkın potasında yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Mevlana’yı kamil bir aşık yapmak için büyük bir çaba göstermiştir. Şems’in geldiği andan itibaren Mevlana’nın ruhunda büyük değişiklikler başlamış ve onun ilahi aşk anlayışında derin bir evrim yaşanmıştır. Üç yıl süren birlikte geçirdikleri zaman, her iki tarikatın da ruhani yönlerini birbirine kaynaştırarak önemli bir dostluk yaratmıştır.
Mevlana’nın çevresindeki bazı kişiler, Şems’in Mevlana’yı kendilerinden uzaklaştırdığını ve onun hayatına zarar verdiğini düşünmüşlerdir. Bu kişiler, Şems’in varlığını kabul etmeyip onun etrafında olumsuz bir hava estirmişlerdir. Bu durum, 1246 yılında Şems’in Konya’dan ayrılmasına ve Şam’a dönmesine yol açmıştır. Ancak Mevlana, Şems’in yokluğunda büyük bir boşluk hissetmiş ve bir süre sonra oğlu Sultan Veled’in çağrısı üzerine Şems’i Konya’ya geri getirmiştir. Mevlana, Şems’in şehirden bir daha ayrılmaması için onu evlatlık kızı Kimya Hatun ile evlendirmiştir. Ancak bu evlilik, Mevlana’nın oğlu Alaeddin‘in Şems’i sevmediği ve ondan nefret ettiği anlamına gelmiş, bu durum içsel bir çatışmaya yol açmıştır.
Şems-i Tebrizi’nin Öldürülmesi veya Kaybolması
Şems-i Tebrizi’nin 1247 yılının Aralık ayında kaybolması ya da öldürülmesi meselesi, tarihsel kaynaklarda oldukça tartışmalıdır. Mevlana’nın yakın çevresi, Şems’in öldürülmesinin mümkün olduğunu iddia etse de, birinci el Mevlevi kaynakları onun kaybolduğuna ve kaybolduğu yerde artık kimseye görünmediğine işaret etmektedir.
Sipehsalar Risalesi’nde, Şems-i Tebrizi’nin bir süre sonra kendisini küçümseyen ve ona karşı olumsuz bir tavır sergileyen çevreye karşı sözlü bir uyarıda bulunduğu anlatılır. Rivayete göre, Şems, Sultan Veled’e şöyle demiştir: “Bu sefer izimi hiçbir yaratığın bulamayacağı şekilde kaybolacağım, bilesin.” Ardından, gece vakti Konya’dan gizlice ayrılmıştır. Şems’in kaybolduğuna dair bir başka rivayet de, Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi’nin de içinde bulunduğu yedi kişilik bir grubun, Şems’i pusuya düşürerek onu öldürdüğüdür. Ancak bazı kaynaklara göre, Şems sadece Mevlana’dan ayrılarak diyar diyar gezmeye devam etmiştir.
Mevlana’nın Şems İçin Söylediği Sözler
Mevlana, Şems-i Tebrizi’yi, hem maddi olarak hem de manevi olarak kendi varlığında hissettiğini birçok şiirinde ifade etmiştir. Şems’in kaybolmasının ardından, Mevlana derin bir keder içinde kalmış ve onun için yazdığı gazellerde sürekli olarak onu anmıştır. “Beden bakımından ondan uzağız ama, cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz, ister onu götür, ister beni… Ey arayan kişi ben O’yum, o da ben.” şeklindeki dizeleri, Mevlana’nın Şems ile olan ruhani bağının derinliğini gözler önüne serer.
Şems-i Tebrizi Türbesi ve Efsaneleri
Bugün Konya’da “Makam-ı Şems” adıyla bilinen türbe ve cami, Şems-i Tebrizi’ye adanmıştır. Bunun dışında, Şems’e izafe edilen başka türbe ve makamlar da bulunmaktadır. İran’ın Tebriz ve Hoy şehirlerinde, Pakistan’ın Multan şehrinde de Şems’in türbe ve makamları mevcuttur. Şems’in son yıllarını Hoy şehrinde geçirdiği ve orada öldüğü yönünde de rivayetler vardır.
Şems-i Tebrizi’nin Eserleri
Şems-i Tebrizi’den geriye tek bir eser kalmıştır: Malakat (Diyaloglar – Konuşmalar). Bu eser, Şems’in öğretilerinin ve dünya görüşünün derinliğini yansıtan bir kaynaktır. Malakat, Şems’in felsefesi, öğretileri ve manevi deneyimlerini aktaran önemli bir metin olarak hem tasavvufî hem de felsefi açıdan büyük bir öneme sahiptir.
Sonuç
Şems-i Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi’nin en yakın manevi arkadaşı olarak, onun içsel dönüşümünü sağlayan önemli bir figürdür. Hem tasavvufi hem de manevi açıdan Mevlana’nın hayatında açtığı ufuk, onun edebi ve dini mirasında derin izler bırakmıştır. Şems’in kayboluşu ya da ölümüne dair belirsizlikler hala devam etmekle birlikte, onun öğretileri ve Mevlana ile olan ilişkisi, tasavvuf ve İslam dünyasında önemli bir yer tutmaktadır